TBB & UNHCR' NİN "MÜLTECİLERİN ADALETE ERİŞİMİ, HUKUKİ VE ADLİ YARDIM" KONULU ULUSLARARASI KONFERANSINA AV. GÜLFEM BETÜL EKİNCİ VE AV. HUZEYFE KARABAY KATILDI.
Tarih: 14.11.2018| Okunma Sayısı: 2861

 Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) işbirliğinde yürütülmekte olan ve Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Genel Müdürlüğü tarafından fonlanan "Türkiye'de Mülteci Sığınmacı ve Geçici Koruma Altındaki Kişilerin Adalete Erişimlerinin Desteklenmesi Projesi" kapsamında 12-13 Kasım 2018 tarihlerinde Antalya'da gerçekleştirilen "Mültecilerin Adalete Erişimi, Hukuki ve Adli Yardım" Konulu Uluslararası Konferansa Baromuzu temsilen Av. Gülfem Betül EKİNCİ ve Av. Huzeyfe KARABAY katıldı.

12 KASIM 2018

1.       PANEL : İLTİCA USULLERİNDE VE KANUN YOLLARINDA HUKUKİ VE ASLİ GÜVENCELER

Türkiye'de kanun yollarında hukuki ve asli güvenceleri sağlamak amacıyla gerçekleştirilen yabancılara ilişkin bu süreç bileşenler şeklinde ilerlemektedir.

Bu sürecin ilk bileşeni Şanlıurfa'da açılan Hukuk Kliniği'dir. Bu klinik yabancılara destek amaçlı olarak kurulmuştur.

ikinci bileşen olarak da 12-13 Kasım 2018 tarihleri arasında gerçekleştirilen 'Mültecileri Adalete Erişimi; Hukuki ve Adli Yardım' Uluslararası etkinliğidir.

A.      Avrupa Birliği Hukuku Ve Türk Hukuku'nda Silahlı Çatışmadan Kaçan Kişilerin İkincil Korumaya İlişkin Taleplerinin Değerlendirilmesinde Gözetilmesi Gereken İlkeler

İkincil Koruma 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme m.l A (2)'de yer alan mülteci tanımına uymamasına rağmen, menşe ülkeye geri gönderilmesi uluslararası insan hakları hukuku ihlallerine yol açan kişilere tanınan bir koruma biçimidir.

Tamamlayıcı korumanın bir yansıması olan ikincil korumanın amacı, 1951 Sözleşmesi'nde öngörülen uluslararası korumanın kapsamını genişletmek suretiyle, 1951 Sözleşmesi'ni tamamlamaktır, ikincil korumayı konu edinen uluslararası sözleşme bulunmamaktadır.

AB Hukuku'nda ikincil koruma ilk olarak Avrupa Konseyi'nin 2004/83/EC Sayılı. AB Vasıf Yönergesi ile düzenlenmiştir. AB Vasıf Yönergesi'nin 2. ve 15. maddeleri uyarınca 'ikincil korumadan, mülteci olmak için gerekli şartlara sahip olmayan ancak menşe ülkeye geri gönderilmeleri halinde ciddi bir zarar görme riski olan ve bu risk nedeniyle menşe ülkenin korumasından yararlanamayan veya yararlanmak istemeyen üçüncü ülke vatandaşları veya vatansız kişiler yararlanacaktır.'

Ciddi bir zarar:

Ölüm cezasına çarptırılma veya infaz edilme,

Menşe ülkede işkence veya insanlık dışı ya da aşağılayıcı bir muamele veya ceza,

Uluslararası veya ulusal silahlı çatışma durumlarında ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle

sivil bir kişinin hayatına veya kişiliğine yönelik şahsi ve ciddi bir tehdit

AB Vasıf Yönergesi kapsamında yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gereken

hususlar:

1)  Uluslararası koruma başvurusunda bulunan kişi mülteci mi?

Cevabı hayır olmalı.

2)  Uluslararası koruma başvurucusunun menşe ülkesinde silahlı çatışma var mı?

Cevabı evet olmalı.

AB Adalet Divanı 2014 yılında verdiği Diakite Kararı ile silahlı çatışmayı şu şekilde tanımlamıştır:

'Bir devletin silahlı kuvvetlerinin bir veya birden fazla silahlı grup ile çatışması veya iki veya daha fazla silahlı grubun birbiri ile çatışması'

Silahlı çatışma bir ülkenin sadece belli bir bölümünde süregeliyor olabilir.

3)  Uluslararası koruma başvurucusu bir sivil mi?

Cevabı evet olmalı.

4)  Uluslararası koruma başvurucunun menşe ülkesinde ayrım gözetmeyen bir şiddet var mı?

Cevabı evet olmalı.

Sivil veya askeri hedef ayrımı gözetmeksizin gerçekleştirilen veya sadece sivilleri hedef alan şiddet hareketlen, ayrım gözetmeyen şiddet olarak kabul edilebilir.

5)  Bu şiddet hareketleri nedeniyle kişinin hayatına kişiliğine yönelik ciddi ve şahsi bir tehdit var mı?

Cevabı evet olmalı.

AB Adalet Divanı 2009 yılında verdiği Elgafaji Kararı'nda değişken ölçek 'sliding scale' yaklaşımını benimsemiştir. Menşe ülke ve bölgedeki ayrım gözetmeyen şiddetin seviyesi yükseldikçe, kişinin şahsi olarak bu hareketlerden dolayı hayatının tehlikede olacağını gösterme gerekliliği azalmaktadır. Kişi, ayrım gözetmeyen şiddet seviyesinin istisnai şekilde çok yüksek olduğu bir yere (örnek 2018 için Kabil) dönecek ise; ikincil koruma statüsünün verilmesi için bu şiddet nedeniyle şahsi olarak zarar göreceğini göstermesi beklenmeyecektir.

Şiddetin seviyesinin belirlenmesinde dikkate alınacak hususlar (EASO,2Û18)

       Şiddet ülkenin tümünde mi yoksa bir bölümünde mi etkin?

       Şiddet olayların sıklığı ve sayısı nedir?

       Çatışma ve şiddet eylemlerinde benimsenen yöntem ve taktikler

       Sivil kayıpların sayısı (ölüm ve yaralılara ilişkin veriler)

       Silahlı çatışmaya katılan grupların niteliği

       Şiddetin kişileri zorunlu olarak yerinden etmesine dair veriler

       Şiddetin kişilerin günlük yaşamına yaptığı etki (ülkede veya bölgede temel ihtiyaçlara ve hizmetlere erişim ve sosyoekonomik durum)

TÜRK HUKUKUNDA İKİNCİL KORUMA

YUKK m.6'te ikincil koruma düzenlenmiştir. Bu hüküm kapsamında ikincil korumaya ilişkin değerlendirme şu şekilde yapılmalıdır:

1)  Uluslararası koruma başvurucusu YUKK 61. VE 62. maddeleri uyarınca mülteci veya şartlı mülteci tanımına uyuyor mu?

Cevabı hayır olmalı.

2)  Uluslararası korumadan hariç bırakılma nedeni söz konusu mu?

Menşe ülke bilgileri önemlidir. Bizde şahsı dikkate alınmalı diyor ancak hayatı ve temel hak ve özgürlükleri dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı.

3)  YUKK m.63/l-c bakımından yapılan değerlendirmede;

a)  Başvurucunun menşe ülkesinde ve bölgesinde silahlı çatışma var mı? (Evet)

b)  Bu çatışma nedeniyle ayrım gözetmeyen şiddet söz konusu mu? (Evet)

c)  Menşe ülke ve bölgedeki ayrım gözetmeyen şiddetin seviyesi nedir?

d)  Silahlı çatışma durumlarındaki ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle başvurucunun hayatı ve bedensel bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit söz konusu mu? (Evet)

YUKK M.78/3 'Başvurucu hakkında karar verilirken menşe veya önceki ikamet ülkesinin mevcut genel şartları ve başvuru sahibinin kişisel şartları göz önünde bulundurulur.' demek suretiyle, kararda dikkat edilmesi gereken hususlar düzenlenmiştir. Burada esas alınacak kriterler menşe ülke, silahlı çatışma, kişinin taraflarla ilişkisi, cinsiyet, eğitim vb.

Menşe ülke bilgisini Danimarka, İngiltere, Hollanda kaynaklarından edinebilirsiniz. Ayrıca, mahkemelerde emsal karar niteliğinde yabancı kararların eklenebilmesi mümkündür. Çünkü ulusal hukukumuzda uygulanan hükümleri AB Hukuku'ndan birebir aldık.

B.       6458 Sayılı Kanun Kapsamında Sınır Dışı Etme ve Uluslararası Korumaya İlişkin Davalarda İdari Yargının Yaklaşımı

6458 Sayılı Kanun 2013'te kabul edilmiş ve 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.

Ancak, şu an günümüzde en sık karşılaşılan sorunların başında, yabancıların yasal dayanak olmaksızın tutulmaları ve haklarında karar verilmeleri karşımıza çıkmaktadır..

İdare Mahkemeleri tarafından hukuka aykırı olarak ve akabinde telafisi zor sonuçlar meydan getiren kararlar alınmaktadır. En büyük sorunu ise, sınır dışı kararlarına karşı açılan davalarda, yürütmenin durdurulmasına ilişkin taleplerin reddi oluşturmaktadır.

İdare Mahkemesinde dava açarken yürütmenin durdurulması talebine, ilgili yasanın 53. maddesi dayanak olarak gösterilmelidir. İdare Mahkemesinde dava açıldığının, il göç idaresine bildirilmesi işlemin durdurulması İçin yeterlidir. (Ancak, uygulamada maalesef süreç bu şekilde ilerlememektedir.)

İlgili yasanın 55. Maddesinin b,d ve k maddeleri uyarınca, kamu düzenine ilişkin verilen kararlarda yürütmenin durdurulması talebi muhakkak İstenmelidir. Mahkeme 1-2 ay içinde karar vermektedir.

Kişi geri gönderme yasağına aykırı olarak menşe ülkesine gönderilmemelidir.(Ancak uygulamada yine bu şekilde olmuyor.)

Anayasa Mahkemesi'ne başvurularda istenilen tedbir talebinin olumlu olması ihtimali, idare mahkemelerinden istenen yürütmenin durdurulması talebine ilişkin olumlu karar verilmesi ihtimalinden daha yüksektir.

6458 Sayılı Kanun'un 53. ve 80. maddeleri sulh ceza hakimliği ve idare mahkemesince verilen kararların kesin olduğunu düzenlemiştir. Bu sebeple karar verildikten sonra iç hukuk yolları tüketilmiş olduğundan, Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuruda bulunulmalıdır. İstinaf ve temyiz kanun yolları kapalı olduğundan, ilgili yasanın bu hükümlerine ilişkin içtihat bulunmamaktadır. Her bölgedeki idare mahkemesinden farklı kararlar çıkması da bu sebepledir, içtihat karışıklığı veya boşluğu olması da hukuki güvenlik açısından büyük bir sorun teşkil etmektedir. Ancak verilen kararlar esastan kesin olsa dahi, kararların usulden temyiz edilebilir olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.

İdari yargılamada yürütmeyi durdurma talebinin reddi kararına karşı itiraz merci Bölge idare Mahkemeleri'dir. Ancak, yürütmeyi durdurma kararı geçici bir karar ise başvuru yapılabilir, eğer karar esastan verilmiş ise Bölge idare Mahkemeleri'ne başvuru yapılamaz.

Sınır dışı ve idari gözetim kararları genellikle soyut ifadeler üzerinden maktu metinlerle düzenlenmektedir. Kararlar verilirken, devletin egemenlik yetkisi veya devletin yabancılar hakkındaki takdir yetkisine dayanılarak kararlar veriliyor. Bu durum da hukuki güvenlikten yoksun kararların verilmesinin önünü açmaktadır. Bu hal Anayasa'da düzenlenen masumiyet karinesinin ihlalini gündeme getirmektedir.

Güvenlik anlayışından yoksun, hazır tutanaklarla dağıtılan dilekçelerle yapılan işlemler, işlemi yapan merciinin polis mi, il göç idaresi mi olduğunun belirli olmayışı, bunun akabinde itiraz mercii olarak tayin edilebilir bir kurum olmaması yapılan hukuki işlemlerin en büyük sorunlarını oluşturmaktadır. Bütün bu sıkıntıların asıl sebebi ise il göç idaresinin kurumsal yapısının oluşum sürecinin tam anlamıyla tamamlanamaması ve kurumun yapısal ve faaliyetse! açıdan eksikliklerinin olmasıdır.

Sonuç olarak soyut ifadelerin hakim olduğu kararların verilmesi, Danıştay'ın sabit bir içtihadının olmayışı ve devletin yabancılar üzerinde egemenlik yetkisini geniş bir uygulama alanında kullanması, suç isnadının sabit olması gerekli olmaksızın devlet gerekli gördüğü takdirde, sakıncalı saydığını sınır dışı edebilir şeklinde düzenlenen kararlar hukuk güvenliği ilkesini zedelemektedir.

Anayasa Mahkemeleri görevi olmamasına rağmen temyiz ve istinaf yolu açık olmaması sebebiyle, idare mahkemelerini yönlendirme görevini üstlenmiştir. Birçok kararında da yürütmenin durdurulması kararının verilmemesi, sınır dışı kararının yerinde olmayışı gibi sebeplerle tazminata hükmetmiştir.

C. İdare Mahkemeleri. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin İçtihatları ve Uygulanan Usuli Güvenceler

İncelenen madde hükümleri;

o AİHM iç Tüzük 39. Madde

o Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi 1 A (2). Madde

o Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi 33. Madde (Geri Göndermeme İlkesi)

Avrupa Konseyi Uygulaması

CPT Göçmenlerin Tutulması Rehberi (Mart 2017)

>       İdari Gözetim (AİHS m. 5)

>       Özgürlükten Yoksun Bırakma Son Çare/Bireysel İnceleme ve ihtimam (ceza hukukunda tutuklama, idari yargılamada tutulma)

>       Aile Birleşmesine Saygı (AİHS m. 8)

>       Belirli Süreli ve Öngörülebilir Gözetim (AİHS m. 5)

>       Usuli Garantiler - Yargı Yolu (AİHS m. 5)

>       Avukata, Tercümana ve Adli Yardıma Erişim

>       Yakınları Bilgilendirme (AİHS m. 5)

>       Tazmin İmkanı (AİHS m. 5)

>       Makul Sürede İnceleme - Bireyselleştirilmiş inceleme

>       Uygun Koşullarda Tutulma (AİHS m. 3)

>       Geri Gönderme Merkezleri Ceza Evi Niteliğinde Görülmemeli

Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Tarafından Yayınlanan; 'Sığınmacı Ve Mültecilerin Korunması: Avrupa Konseyi Sözleşmeleri Altında Devletlerin Temel Yasal Yükümlülükleri' Kılavuzu (09.09.2015)

>       Geri Gönderme Yasağı ve Toplu Sınır Dışı Yasağı

>       Ayrımcılık Yasağı

>       işkence, Kötü Muamele, İnsanlık Dışı Muamele Yasağı

>       Doktor, Avukat ve Tercüman Sağlanması (Temel Haklara Erişim imkanı)

>       Çocukların ihtiyaçları ve Aile Hayatının Korunması için Özel Önlemler

Türkiye'de Hukuki Durum

2014'ten önce insan haklarına ilişkin ihlaller çok fazla idi. Çünkü, 6458 sayılı yasa henüz yürürlükte değildi. Yabancıların tutulmasında kanunilik ilkesi açıkça ihlal ediliyordu.

Şu anda da ihlaller mevcut ancak, kanundan kaynaklı ihlaller değil. Genellikle uygulama eksikliğinden dolayı meydana gelen hak ihlalleri mevcut.

Bir kimse 6458 sayılı kanun uyarınca tutuluyorsa iki durum söz konusudur. İlk olarak geri gönderme merkezinde olabilir ya da transit bölgededir. Hak ihlalleri transit bölgedeyse daha fazla gerçekleşiyor. Çünkü bir diğer ülkeye giremiyor, çünkü devlet istemediği kişiyi sınırından geçirmez. Kendi egemenlik sahasıdır. Kişi kendi ülkesine geri gönderilir. Kısa süreli bir tutulma şeklinde de olabilir, uzun da sürebilir, özgürlük ihlalidir. Kendi ülkesinde işkence, kötü muamele veya işkenceye maruz kalma ihtimali varsa ve aile ve özel hayata saygı ile geri gönderilmeme ilkesi gündeme gelir. Bu durumda sözleşme gereği usuli güvencelere göre inceleme yapılmalıdır. (13. madde)

Usuli güvence sağlanmalıdır. Buna ilişkin inceleme yapılırken menşe ülke titizlikle incelenmeli, geri göndermeme ilkesi, kendi ülkesinde işkence, kötü muamele veya işkenceye maruz kalma ihtimali, aile ve özel hayata saygı kriterleri değerlendirilmelidir. (Abdolkhani ve Karimnia Türkiye açısından önemli bir karardır.)

Menşe ülke dışında başka güvenli ülke belirlenirken kıstaslar önemlidir. Neye, kime göre güvenli? Ayrıca geri göndermenin hangi ülkeye olacağı usuli güvence ilkesi gereği açıkça gösterilmelidir. Tebliğler yabancıya kendi dilinde yapılmalıdır. Mahkemelere gönderilen MİT raporları karara esas alınmaz, zarf üzerinde de zaten tavsiye niteliğindedir ibaresi mevcut olur.

Devletin ulusal güvenliğe dayalı olarak karar vermesinde, takdir yetkisi geniştir ancak, usuli garantilerin üzerine çıkarak takdir yetkisi kullanılmamalıdır.

AİHS 4 numaralı protokol 4. madde ülkemizde uygulanmamaktadır. Çünkü Türkiye bu protokole taraf

değildir.

Geçici Koruma Müessesesi (Suriyeliler için) sürelidir. Geçici korumaya sahip kişi hakkında sınır dışı edilme kararı verilmiş ise, usuli güvence herkesi kapsar. Ne statüye, ne de suça bakılmaksızın geri göndermeme ilkesi yine esastır. Ayrıca Suriyelilerin, Geri gönderme merkezinde tutulması kanunilik açısından sakıncalı bir durumdur. Çünkü geçici koruma statüsüne YUKK hükümleri uygulanmaz.

2.       PANEL: MÜLTECİLERİN VE SIĞINMACILARN ADALETE VE ADLİ YARDIMA ERİŞİMİ : EN İYİ UYGULAMALAR A.      Unhcr Tarafından Yürütülen Mülteci Statüsü Belirleme Prosedürlerinde Yasal Temsile Erişim

Mülteci statüsünün belirlenmesi, hem idari hem yasal bir işlemdir. Devletin koruma statüsünü sürdürebilmesi için, bu statünün belirlenmesi önemlidir.

Yasal veriler ışığında sığınma taleplerini incelemek gerekirse, 2012 yılında sığınmacı olarak talepte bulunan kişi sayısı 929.700 kişidir. 2017 sonu verilerine göre ise bu talep 1.9 milyonun üzerindedir. Bu da gösteriyor ki, sığınmacıların hukuki durumları daha da önemli bir hale gelmiştir.

Mültecileri iki şekilde tanımlayabiliriz, ilki bireysel tanımlamadır. Örneğini ise, Irak ve Somali oluşturur, ikinci tanımlama grup tanımlamasıdır. Örneği ise, Suriye'dir. Grup tanımlaması; ilk bakışta tanınırlar. Mülteci oldukları bellidir. Ülkeye genellikle çok sayıda kişinin girişi halinde bu tanımlama uygulanır.

Mülteciye bu statü verilmediğinde, kendi ülkesinde öldürülme, işkence veya insan onuruyla bağdaşmayan bir muameleyle karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle mülteci statüsü iyi değerlendirilmeli ve uygulama titizlikle yapılmalıdır. Mülteci bir ülkeye girdiği takdirde, o ülkede mevcut haklardan faydalanma imkanı elde eder. Eşitlik esastır. 1951 Sözleşmesi gereği Geri Göndermeme İlkesi gündeme gelir.

Mülteci statüsünün verilme aşamaları su şekildedir;

Yüksek Komiserliğe yabancı kişi başvuruda bulunur. Yüksek Komiserlikçe bu kişiye görüşme günü ve saati bildirilir. Kişi belirlenen gün ve saatte gelir, kendisiyle İlgili bazı temel bilgiler alınır; neden ülkesinden ayrıldığı ve neden ülkesine geri gidemediğini anlatmak zorundadır. Aynı zamanda görüşmede verdiği bilgileri, belgelerle İspatlamak zorundadır. Görüşme bittikten sonra görüşmeci tarafa bir metot belirleniyor. Verilen karar, karşı tarafa gerekçeleriyle birlikte bildiriliyor. Karara karşı itiraz ve temyiz merci vardır. (Burada anlatılan kısımlara ilişkin dokümanlar güncel olarak mevcut ancak, Türkçe tercümesi yapılan dokümanlar yalnızca 2003 yılına aittir.)

Yasal temsiliyet 2.7 doküman içeriğinde mevcuttur.

-Yasal temsiliyet neden önemlidir?

-Yasal temsiliyet kimlere verilmeli?

-Bu kişilere yasal temsiliyet nasıl verilmeli?

Bu üç soru oldukça önemlidir.

ilk olarak, 'yasal temsiliyet neden önemlidir?' sorusuna cevap verilmelidir.

Sığınmacılar yasal prosedürü hiç bilmedikleri için, belli başlı sorunlarla karşılaşıyorlar ve bu da büyük sorunları beraberinde getiriyor. Bu sebeple süreci iyileştirmede yasal temsiliyet önemlidir. Sığınmacılar yasal prosedüre ilişkin bilgilendirilmelidirler. Etkili koruma için adil bir inceleme çok önemlidir.

İkinci olarak, 'kimler yasal temsilci olmalıdır?' sorusu cevaplanmalıdır.

Tüm ülkelerde yasal temsiliyet ücretsiz veya gönüllü olarak sürdürülmüyor.

Yasal temsiliyette önemli olan gönüllülüktür ve bu sebeple çoğunlukla bu görevi çeşitli STK'lar üstelenmiş durumdadır.

2.7 no'lu dokümanda belirtilen husus da önemlidir ve şu şekildedir:' Yasal temsiliyet yapacak kişilere asgari standartta bir eğitim sunulmalıdır.'

Son olarak, 'yasal temsiliyet nasıl sunulmalıdır?' sorusu cevaplamalıdır.

En önemli konu bazı kurumların yeterli olmayışıdır. Mevcut kapasitenin önceliklendirilmesi önemlidir.

Operasyonel ortam yasal temsil hizmetinin sunulmasını etkiler. Operasyonel ortamdan kastedilen şey ise, kimle görüşüleceğinin tespit edilmesi ve o kişiye yasal temsilci sağlanmasıdır.

Stratejik mahkeme yolu ise, o kişiye yardım ve koruma sağlama yoludur.

2016  Nevvyork Bildirgesi'nde yasal temsiliyet mecburi tutulmuştur.

B.      Mültecilerin ve Sığınmacıların Adalete ve Adli Yardıma Erişimi: Toplum Temelli Koruma ve Kamu

Kurumlarına Destek. Devlet Tarafından İsletilen Ücretsiz Hukuki Yardım Merkezleri - Ukrayna Örneği

Hem yargı için hem bizim için en önemli olan şey, bağımsızlıktır. Bağımsız bir yargı yetkisi esastır.

Ukrayna'da 10 ile 15 bin arası sığınmacı bulunmakta olup, onlar için kurulan hukuk yardım ve Danışmanlık hizmeti veren bölgesel merkezler bulunmaktadır. Bu merkezlerde idari personel, hukuk görevlilerin çalıştığı komisyon benzeri bölümler bulunmaktadır.

C.      Karşılıksız (Pro Bono) Hizmetlerle Mültecilere Nasıl Yardımcı Olunur?

'Know Your Rights' sığınmacılara yönelik bir çalışmadır. Sığınmacıların gittikleri ülkede haklarını bilmesi, yaşamlarını tehdit etmeyecek şekilde kazanımlar sağlamalarına yardımcı bir programdır.

Bu projenin yönetiminde sadece hukuki yardım sağlayan bireyler veya idari personeller çalışmamaktadır. Ayrıca mülteci ve sığınmacılar da bu projenin yönetiminde yer almaktadır. Amaç kaldıkları ülkede onlara güvenlik ortamını sağlamaktır. Bu ortama eğitim ve hizmet dahil olarak çalışmalar yürütülmektedir.

Bu projede 'Pro Bono Connect' kollektif olarak çalışmak en başlı amaç olarak görülmüştür. Farklılıkları birleştirmek ilke edinilmiştir.

13 KASIM 2018

3.       PANEL : MÜLTECİLERİN VE SIĞINMACILARIN ADALETE VE ADLİ YARDIMA ERİŞİMİ :GELİSME

KAYDETMEK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?

A.      Mültecilerin Ve Sığınmacıların Adalete Ve Adli Yardıma Erişiminde Bir Uygulama Modeli - Şanlıurfa

Hukuk Kliniği

Şanlıurfa Hukuk Kliniği, Türkiye'de bulunan hangi ülkeden gelmiş olursa olsun tüm göçmen, sığınmacı, mülteci ve geçici koruma altındaki kişilerin yaşadıkları hukuki problemlerde adalete erişim sağlayabilmeleri için, ihtiyaç duydukları tüm konularda gerekli danışmanlığı, bilgilendirmeyi, gerektiğinde hak savunuculuğu yapmayı amaçlar.

Genellikle mültecilerle ilgili olarak hukuki yardım bireyler, STK'lar, alanda çalışan Avukatlar, resmi kurumlar ve uluslararası örgütlerin çalışmaları kapsamında gerçekleşiyor.

Hizmet Gruplarına Göre Sunulan Destekler:

Bireyler; yüz yüze danışma, dilekçe hazırlama, resmi kurumlarda refakat, hakları hususunda bilgilendirme, savunuculuk, entegrasyon, yönlendirme, yerinde müdahale, dosyalara müdahil olma, adli yardım başvurusu hazırlama.

STK'lar; danışmanlık, eğitim yönlendirme, vaka üstlenme.

Resmi Kurumlar; danışmanlık, eğitim, vaka üstlenme, savunuculuk, tercüman desteği Uluslararası Kurumlar; vaka üstlenme

Psikologlar; bireysel psikoterapi, psikolojik danışmanlık, psiko-sosyal destek, ilk değerlendirme, psiko-eğitim, yerinde müdahale, yerinde müdahale, ilgili sağlık birimine yönlendirme, vaka takibi, iç eğitim, diğer kurumlarda çalışan psikologlara vaka bazlı danışmanlık.

2017 yılında mültecilerin gerçekleştirdiği 24 Adli Yardım başvurusu var ancak, bunlardan 9 mülteci Avukatla görüşmeye gitmemiştir. Çünkü mülteciler, adli yardımın ne demek olduğunu, süreci, ne yapması gerektiğini bilmemektedir.

Şanlıurfa'da kurulan klinikte ağır travmalar yaşamış kişiler için psikolojik destek de sağlanmaktadır. Ayrıca klinik bünyesinde çalışan avukat ve personeller de bu travmalar karşısında olumsuz etkilendikleri için, onlara da kurum içi psikologlar tarafından terapi yapılmaktadır.

Dünya genelinde ve Avrupa ülkelerinde mültecilere ilişkin hukuki yardım noktasında uygulamalarda paralellik görülmektedir.

Hukuk kliniklerinin asıl kuruluş amacı Hukuk Fakültesi öğrencilerinin teoriği uygulamaya çevirmesi olup sonrasında alanında uzman avukatlar kliniklerde yer almaya başlamıştır.

TBB'nin model aldığı Kanada Hukuk Kliniği'dir.

Mesela; boşanma davalarında eşinin adresinin bulunmaması halinde ne yapılacağı, hukuki yöntem ve usuller gibi çoğu konuda bilgilendirme şahıslara yapılıyor.

Başlıca sorunlar ve olası çözüm yollan ise şu şekilde anlatmak gerekir;

Mültecilerin hukuki olayda vekaleten temsil zorunluluğu Buna ilişkin yeterli ödeneğin olmaması

Mültecilerle ilgili görevlendirilen kişilere ödeneğin geç ödenmesi

Mültecilerle ilgili gerekli prosedür ve yasal durum yeterli olarak düzenlenmemiştir.

Aynı zamanda sabit ikametgahı olmayan mültecilerin bu durumu da hukuk sisteminde büyük bir sorun teşkil eder haldedir.

2001 yılında hukuk fakültesi öğrencilerinin katılımıyla mültecilere adli yardımın sağlanmasına dair bir makale yayınlanmıştır.

Öğrencilerin aktif katılımıyla mültecilere adli yardım hizmetinin sağlanması Türkiye'de uygulanabilir bir yöntemdir. Çünkü Türkiye'de mülteciler ve sığınmacılarla ilgili alanında yetkin profesör ve avukat çok az sayıdadır. Eğer bu uygulama Türkiye'de gerçekleşirse alanında yetkin kişilerin sayısında da artma meydana gelecektir. Ayrıca mültecilere ve sığınmacılara adli yardım sağlanması sürecinde hem hukuk fakültesi öğrencileri uygulamaya yönelik sahada aktif olacakları için kendi hukuki tecrübeleri gelişecek hem de ödenek yetersizliği, geç ödeme alınması gibi alanlarda yaşanan mağduriyetlere dayalı olarak görevin kabul edilmemesinden kaynaklanan mağduriyetlerin de önüne geçilecektir.

B.      BM İnsan Hakları Mekanizmaları ve Belgeleri Perspektifinden Mülteciler İle Sığınmacıların Adalete Erişimi

        BM Cenevre Ofisi insan Hakları Mekanizmaları BM Şartı Kapsamında Kurulanlar İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İnsan Hakları Konseyi Evrensel Periyodik inceleme Mekanizması

İHK Özel Prosedürleri/Çalışma Grupları ve Özel Raportörler: Tematik Görevler&Ülke Görevleri BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu BM Zorla Kaybolmalar Çalışma Grubu insan Hakları Konseyi Şikayet Prosedörü

BM Sözleşmelerine Dayalı Olarak Kurulanlar insan Haklan Komitesi

Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi

Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi

Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi

İşkenceye Karşı Komite

işkencenin Önlenmesi Alt Komitesi

Çocuk Hakları Komitesi

Göçmen işçilerin ve Aile Fertlerinin Korunması Komitesi

Engellilerin Hakları Komitesi

Zorla Ortadan kaybolmalar Komitesi

Adalete Erişim:

Uluslararası insan hakları hukukuna göre, adalete erişim kavramı, her bireyin haklarının ihlal edildiğine karar verildiğinde bir çare elde etmek üzere, bir mahkemeye ya da bazı koşullarda alternatif bir uyuşmazlık çözümü organına gitme hakkını güvence altına almayı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla, bu hak bireylerin diğer haklarının hayata geçirilmesine yardımcı olan bir haktır.

BM'de 10 komite mevcuttur. 4 yılda 1 bu komiteler alanlarında inceleme yaparlar ve ülkelere tavsiyeler

sunarlar.

Keyfi tutuklama kanunda yazmaz ancak, BM bu hususu araştırmıştır ve keyfi tutuklama sayılma şartlarını belirlemiştir. Çünkü hiçbir kanunda keyfi tutuklama halleri şunlardır diye bir düzenleme mevcut değildir. Kişinin keyfi tutulması örf ve adet hukukundan çıkmıştır. Sözleşmeye taraf olmasa da her ülkede keyfi tutulmama ilkesi mevcuttur.

Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişiminde Karşılaşılan Sorunlar

Mülteci ve sığınmacılar bilhassa çok büyük göç hareketlerinde , adalete erişimde çok sayıda engelle ve sorunla karşılaşmaktadırlar. Bulundukları ülkede konuşulan dili bilmemek, kendi hakları ve yükümlülükleri hakkında yeterli bilgiye sahip olmamak, seyahat hürriyetindeki kısıtlılık, vatandaş olan herkese uygulanan yargılama garantilerinin kendilerine uygulanmaması, hukukçulara/avukatlara ve tercümanlara erişimde zorluk ve adli yardımdan yararlanamama

Bilhassa sığınmacıların adalete erişim amacıyla yerel kolluk dahil mahkemelere başvuruda bulunmaları halinde yakalanacakları, gözaltına alınacakları ve sınır dışı edilecekleri korkusu. Bu nedenle çok sayıda mülteci ve sığınmacıların mağduru oldukları suçları İhbar edemediği belirtilmekte. Şikayetçi olduklarında da varolan adalet prosedürlerinden eşit olarak yararlanamadıkları veya kendileri için etkisiz kaldığı, çoğu zaman önyargı ile malul olduğu, suç işlemeleri halinde vatandaşlara nazaran daha ağır cezalarla cezalandırıldıkları ve ayrımcı karar verme süreçleriyle karşılaştıkları kaydedilmekte.

Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Konusunda Öneriler Tüm mülteci ve sığınmacıların insan hakları sözleşmesinde yer alan eşit ve etkin adalete erişiminin sağlanması ve kolaylaştırılması

Yargı dışı başvuru mekanizmalarına, ulusal insan hakları kurumlan, Ombudsmanlar; arabuluculuk ve diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine başvurunun da etkinleştirilmesi ve kolaylaştırılması

Mülteci ve sığınmacılara yönelik insan hakları İhlallerinde hesap verebilirliğin temini amacıyla, mahkemelerin, ulusal insan hakları kurumlarınm, ombudsmanların ve ilgili diğer kurumların kapasitelerinin güçlendirilmesi

Mülteci ve sığınmacıların güvenilir hukuki bilgiye, etkin adli yardıma, yetkin ve mali olarak erişilebilir tercüme hizmeti ile yasal temsile eşir erişimin mümkün kılınması

Mağdur hakları hizmetine, bilhassa çocuk mağdurların eşit erişimlerinin sağlanması Mülteci ve sığınmacılarla adalete erişim bağlamında karşılaşan hakim, savcı ve kolluk görevlileri ile diğer görevlilerin bu kişilere uluslararası insan hakları hukuku uyarınca tanınan haklar ve öngörülen standartlar konusunda farkındalıkların artırılması

Uluslararası adil yardımlaşmanın güçlendirilmesi

Adalete erişimin kolaylaştırılması amacıyla danışma merkezlerinin kurulması Bu danışma ve bilgi servislerinin çok dilli olması Adaletin her aşamasında çocuk dostu yaklaşımların benimsenmesi Uluslararası başvuru yollarının açık olması

Her bir BM Komitesinin mülteciler - sığınmacılar konulu ve kendi sözleşmelerinde tanınan hakların bu kişi grupları bakımından yorumunu içeren bir genel yorum/tavsiye kabul etmesi

Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişiminin Yararlı Sonuçları

Mülteci ve sığınmacıların adalete erişimlerinin kolaylaştırılmasının sosyal dışlanma, marjinalleşme ve radikalleşme riskini düşüreceği kaydedilmektedir.

4.       PANEL : MÜLTECİLERİN VE SIĞINMACILARIN ADALETE ERİŞİMİNDE AVUKATLARIN ROLÜ

A.      Türk Hukukunda Adli Yardım ve Özel İhtiyaç Sahibi Bir Grup Olarak Mültecilerin Adli Yardım Sistemindeki Yeri

Türkiye Barolar Birliği'nin mültecilere ilişkin adalete erişiminin sağlanması adına, ildeki vatandaş nüfusuna ek olarak mülteci sayısını da birlikte hesaplayarak adli yardım ödeneği ayrıma çalışması yapmıştır.

Üç şekilde karşımıza çıkar adalete erişimin sağlanması; adli yardım, adli müzaheret, zorunlu müdafii. Zorunlu müdafilik ile adli yardımda karşımıza çıkan en temel ayrım ise, müdafi kavramının kanunla zorunlu olarak düzenlenmesidir.

Hak bir kişiye olan borcumuzu ifade eder. Temel haklar bir talep aynı zamanda da bir muameledir. Yani bir kimseye temel hakkını sağlamak açısından bir muamele borcu, karşılık olarak diğer tarafın da hakkı talep etme imkanını taşır.

Mültecilerin özel ihtiyaçlarına ilişkin hizmet sağlamak pozitif ayrımcılık olarak algılanmamalıdır. Asıl amaç temel hakları sağlamaya yönelik gerekli asgari şartları sağlamaktır.

B.      Hukuk ve İdari Yargı Davalarında Adli Yardım Uygulamaları ve Gözlemlenen Sıkıntılar

HMK'da adli yardım kurumu 334- 340.maddeleri arasında düzenlenmiştir.

334. maddede talebin açıkça dayanaktan yoksun olmamasını düzenlemiştir.

335/1.maddesi adli yardımın kapsamını düzenleyen bir hükümdür.

Adli yardım taleplerinin genelini iş davaları ile aileden kaynaklı davalar oluşturmaktadır. Mültecilerin adli yardım taleplerinin büyük kısmını iş davaları oluşturmaktadır.

Mültecilere adli yardımın sağlanmasında karşılıklılık ilkesi aranmaz. Karşılıklılık ilkesinin aranmamasının temelini 1951 Sözleşmesi oluşturur. Aynı zamanda teminat da aranmaz.

340. maddede hem mülteci hem vatandaşın adli yardımdan faydalanması halinde hâzinenin sorumluluğu düzenlenmiştir.

Ek olarak belirtmek gerekir ki, tüzel kişilerin adli yardımdan faydalanması doktrinde tartışılan bir husustur.

Adli yardımla gelen bireylerin vekalet vermek için ödedikleri ücretler de ayrı bir sorundur. Çünkü adli yardımdan faydalanan kişilerin ödeme gücünün olmadığı bellidir. Aslında yargılama masraflarından muaf olma hakkı edinen kişilerin vekalet için verdikleri para da masraflar kaleminde değerlendirilmelidir. Bu yönde avukatlar olarak bizlerin AYM'ye bireysel başvuru yolu ile adli yardımdan faydalanan kişilerin vekalet vermek için notere ödeme yapmamaları sağlanmalıdır.

C.      Avukatlar Olarak Mülteci ve Sığınmacıların Haklarına Tam ve Etkin Bir Biçimde Erişimi İçin Neler Yapabiliriz?

Göç dediğimiz olgu, insan ile mekan arasındaki bağı zedeleyen ve insan hakları bağlamında birçok hassas durumu ortaya çıkaran bir durumdur.

Bizler avukat olarak, mülteci ve sığınmacıların adalete erişimleri noktasında yapabileceklerimizi, hakları ihlal edilen mülteci ve sığınmacıların haklarına erişmeleri için onlar adına yasal yollara başvurmak ve süreci takip etmekle sınırlamamalıyız. Avukatlar mülteci ve sığınmacıların yalnızca ihlal edilen haklarına erişimlerinin değil, haklarının olası ihlallerine karşı korunmasının da güvencesi olmalıdır.

Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişimi Noktasında Neler Yapabiliriz?

Adli yardım büroları kurmak

Bu bürolarda birkaç dilde tercüman bulundurmak

Mülteci grup temsilcileri, STK'lar ve Avukatlarla görüşmeleri organize etmek

Proje çalışması yapmak, geliştirmek

Ücretsiz danışma büroları kurmak

Vakıf Olarak Yapılabilecek Çalışmalar

Ruhsatlandırma çalışmaları

Çocuklar için aktiviteler

Bireyler için uyum programları

Avukat olarak danışma hizmetleri vermek

Eğitim yönlendirmesi yapmak

Türkiye'de, 2011'den beri süregelen Suriye iç savaşı nedeniyle geçici koruma sahibi 3589,327 Suriyeli sığınmacı, 100.000'i aşkın uluslararası koruma sahibi farklı milletlerden insan vardır. (Güncel veri değildir.)

Suriye'de yaşanan iç savaş nedeniyle gelişen ani ve zorunlu göç dalgasının üzerinden ancak uzun vadeli planlarla gelinecektir.

Biz avukatlara düşen görev ise, bu çalışmaların destekleyicileri olarak uygulanmalarını sağlamak, mülteci ve sığınmacıları her alanda temsil etmek ve onların sözcülüğünü yapmaktır.

5.       PANEL : MÜLTECİ KADIN VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI: MEDENİ VE CEZAİ KONULAR

A.      Avrupa Konsey Üvesi Olarak Mülteci Konumundaki Çocuklar İçin Yükümlülüklerimiz

Avrupa Konseyi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları dikkate alınarak çocuklar için inceleme alanımız bulunmaktadır. Bunlar; ayrım yasağı, çocuğun yaşama hakkı, insanlık dışı muameleye maruz bırakılmaması, çocuğun görüşlerini bildirebilmesi.

AİHM, AİHS 14.maddesi uyarınca çocuklara ilişkin davalara da bakar. Çünkü ilgili madde ayrımcılık yasağını düzenler, çocuk olması haklarının korunması hususunda ayrıma tabi tutulmamasını gerektirir. AİHS herkes diye başlar. Herkes kapsamına kadınlar, erkekler ve çocuklar ayrım gözetilmeksizin girer.

Refakatsiz çocukların tutuklanmaması gerekir. Eğer tutuklanması zorunlu ise özel denetimlerin uygulanması gerekir. Çocuğun üstün yararı gözetilerek koruyucu tedbirler alınır.

İstanbul Sözleşmesi de çocuklar için dikkate alınıp uygulanır. Aslında kadına karşı şiddetle alakalı düzenleri olan bu sözleşmenin çocuklar için de uygulanmasının sebebi göç eden kadın beraberinde çocuğunu da getirir. Ayrıca kadınlar kelime itibariyle kız çocuklarını da içinde barındıran bir açıdan yorumlanır.

Her devlet vatandaşı olup olmadığına bakmaksızın, sığınmacılara eşit haklar veremek ve gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır. İkamet sağlama, geri göndermeme ilkesi ve irtica hususunda dikkatli olmak ve özenli davranmak zorundadır.

Lanzorate Sözleşmesi çocuğun cinsel dokunulmazlığına ilişkin düzenlemeleri içerir. Buna bağlı olarak 4'e ayırarak (4 P Kuralı) aşamalar görülür.

1)      Önleme

2)      Koruma

3)      Soruşturma/Kovuşturma

4)      Uygun bir politika üretme

Önlemeyi sağlamak için, farkındalık yaratmak, hukuki alt yapıyı oluşturmak, önleyici tedbirler almak

gerekir.

Koruma, mağdura ve ailelerine sağlanır.

Soruşturma ve kovuşturma ikinci bir mağduriyeti önleme, delillerin toplanmasında ve yargılama sürecinde hızlı olunmasının sağlanması şeklinde gerçekleşmelidir.

Ne Yapmalıyız?

2017  Mülteci Kriz Raporu yayınlanmıştır. Ancak Türkiye açısından düzenlenmemiştir. Ekim ayında ülkemize ziyaret gerçekleştirilmiştir.

Çocuklar için yapılması gerekenler eşit fırsatlar sunmak, katılım sağlamak, çocuk adalet sistemi kurmak, ulusal hukukumuzda uluslararası sözleşmeleri uyarlar hale getirererk hukuki zemini oluşturmaktır.

B.      Mülteci Kadın ve Çocukların Korunması: Medeni Haklar. Çalışma Hayatı. Entegrasyon ve

Sürdürülebilirlik

Uluslararası Koruma ve Entegrasyon

Her mültecinin aradığı uluslararası korumanın merkezinde, kalıcı çözüm arayışı yer alır. Başta BMMYK olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluş, mülteci sorunlarının çözümüne odaklanmış olmasına rağmen, dünyadaki mültecilerin çoğu bazen tüm yaşamları boyunca kalıcı bir çözüme ulaşamamaktadır.

1951 Sözleşmesi 34. madde uyarınca 'taraf devletler mültecilerin entegrasyonlarını kolaylaştırmayı ve kalıcı çözümler yaratmayı taahhüt ederler.' Kendisine sığınılan devlet, kalıcı çözümler ile uluslararası korumayı yaratmalıdır. Kalıcı çözümler ne olabilir?

Gönüllü geri dönüş

İltica edilen ülkeye yerleşim

3.  ülkeye yerleştirilme ve entegrasyon, devamında vatandaşlık

Entegrasyon, mültecinin ya ilk sığındığı ya da yerleştirildiği ülkede gerçekleşmesi şeklinde olabilir.

Mültecilerin esnekliklerini, uyarlanabilirliklerini ve özgüvenlerini ne kadar arttırabilir ise o kadar

entegrasyona ve dolayısıyla da uluslararası korumaya erişilir.

YUKK'nun Uyum başlıklı 96.maddesi

(1)    Genel Müdürlük, ülkenin ekonomik ve mali imkânları ölçüsünde, yabancı ile başvuru sahibinin veya uluslararası koruma statüsü sahibi kişilerin ülkemizde toplumla olan karşılıklı uyumlarını kolaylaştırmak ve ülkemizde, yeniden yerleştirildikleri ülkede veya geri döndüklerinde ülkelerinde sosyal hayatın tüm alanlarında üçüncü kişilerin aracılığı olmadan bağımsız hareket edebilmelerini kolaylaştıracak bilgi ve beceriler kazandırmak amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, üniversiteler ile uluslararası kuruluşların öneri ve katkılarından da faydalanarak uyum faaliyetleri planlayabilir.

(2)    Yabancılar, ülkenin siyasi yapısı, dili, hukuki sistemi, kültürü ve tarihi ile hak ve yükümlülüklerinin temel düzeyde anlatıldığı kurslara katılabilir.

(3)     Kamusal ve özel mal ve hizmetlerden yararlanma, eğitime ve ekonomik faaliyetlere erişim, sosyal ve kültürel iletişim, temel sağlık hizmeti alma gibi konularda kurslar, uzaktan eğitim ve benzeri sistemlerle tanıtım ve bilgilendirme etkinlikleri Genel Müdürlükçe kamu kurum ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birliği yapılarak yaygınlaştırılır.

03.05.2012 tarihli, YUKK Genel Gerekçesinde uyum konusunun bu düzenleme ile ilk kez mevzuatımıza girdiği belirtilmiştir ve uyum ile ilgili hükümlerin amacının kimi ülkelerde olduğu gibi göçü kısıtlama olmadığını, yabancıların ve toplumun bilinçli ve düzenli bir şekilde birlikte yaşamalarını mümkün kılacak ve kolaylaştıracak esnek bir yapıda düzenlendiğini de belirtmiştir.

Entegrason, karmaşık ve kademeli, birbiriyle bağlantılı yasal süreçleri olan, ekonmik, sosyal ve kültürel boyutları ile çok boyutlu ve ev sahibi topluluk ile mültecilerin uyumunu/entegrasyonunu içerdiğinden iki yönlü bir süreçtir.

Ev sahibi tolum çeşitlilik, ayrımcılık yapmama ve hoşgörü ile ilgili bilgilendirilmeli ve farkındalık sağlanmalıdır.

O halde şu sorunun cevaplanması önemlidir: Bu taahhüt, kalıcı çözüm/entegrasyon/uyum nedir, neyi

içerir?

Yerel çevreye ve kültüre uyum, yasal, ekonomik, sosyal ve kültürel boyutları ile ele alınmalıdır.

Ekonomik entegrasyon, mültecilerin giderek daha fazla ekonomik hayat içinde yer alması ve kendine yetecek şekilde geçim kaynaklarına erişebilmesi ile gerçekleşir. (İstihdam)

SGDD Hakkında

SGDD, 1995 yılında Ankara'da kurulmuştur. Kuruluş amacı, Türkiye'de yaşayan sığınmacı ve mültecilerin karşılaştıkları sorunlara çözüm üret, temel hak ve hizmetlere erişimlerini sağlamak ve toplumda mülteci ve sığınmacılara ilişkin farkındalık sağlamaktır. Sığınmacı kavramın kullanan ilk kuruluştur.

Bugün 47 ilde hizmet veren 83 ofis ve 1700'e yakın çalışanı ile sahada psiko-sosyal destek ve sosyal&hukuki danışmanlık veriyor, mültecilere yönelik sosyal uyum ve beceri geliştirici faaliyetler düzenleniyor.

26.04.2024
AV. MUTLU KORKMAZ
BARO BAŞKANI

BARO LEVHASI


© Web sitesi hizmeti Türkiye Barolar Birliği tarafından verilmektedir.