TBB & UNHCR' NİN "MÜLTECİLERİN ADALETE ERİŞİMİ, HUKUKİ VE ADLİ YARDIM" KONULU ULUSLARARASI KONFERANSINA AV. GÜLFEM BETÜL EKİNCİ VE AV. HUZEYFE KARABAY KATILDI.
Türkiye Barolar Birliği Başkanlığı ile Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) işbirliğinde yürütülmekte olan ve Avrupa Sivil Koruma ve İnsani Yardım Genel Müdürlüğü tarafından fonlanan "Türkiye'de Mülteci Sığınmacı ve Geçici Koruma Altındaki Kişilerin Adalete Erişimlerinin Desteklenmesi Projesi" kapsamında 12-13 Kasım 2018 tarihlerinde Antalya'da gerçekleştirilen "Mültecilerin Adalete Erişimi, Hukuki ve Adli Yardım" Konulu Uluslararası Konferansa Baromuzu temsilen Av. Gülfem Betül EKİNCİ ve Av. Huzeyfe KARABAY katıldı.
12 KASIM 2018
1.
PANEL : İLTİCA USULLERİNDE VE KANUN
YOLLARINDA HUKUKİ VE ASLİ GÜVENCELER
Türkiye'de
kanun yollarında hukuki ve asli güvenceleri sağlamak amacıyla gerçekleştirilen
yabancılara ilişkin bu süreç bileşenler şeklinde ilerlemektedir.
Bu sürecin
ilk bileşeni Şanlıurfa'da açılan Hukuk Kliniği'dir. Bu klinik yabancılara
destek amaçlı olarak kurulmuştur.
ikinci bileşen olarak da 12-13 Kasım 2018 tarihleri
arasında gerçekleştirilen 'Mültecileri Adalete Erişimi; Hukuki ve Adli Yardım'
Uluslararası etkinliğidir.
A.
Avrupa Birliği Hukuku Ve Türk
Hukuku'nda Silahlı Çatışmadan Kaçan Kişilerin İkincil Korumaya İlişkin Taleplerinin Değerlendirilmesinde
Gözetilmesi Gereken İlkeler
İkincil
Koruma 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin Sözleşme m.l A (2)'de
yer alan mülteci tanımına uymamasına rağmen, menşe ülkeye geri gönderilmesi
uluslararası insan hakları hukuku ihlallerine yol açan kişilere tanınan bir
koruma biçimidir.
Tamamlayıcı korumanın bir yansıması olan ikincil korumanın amacı, 1951
Sözleşmesi'nde öngörülen uluslararası korumanın kapsamını genişletmek
suretiyle, 1951 Sözleşmesi'ni tamamlamaktır, ikincil korumayı konu edinen
uluslararası sözleşme bulunmamaktadır.
AB Hukuku'nda ikincil koruma ilk olarak Avrupa Konseyi'nin 2004/83/EC
Sayılı. AB Vasıf Yönergesi ile düzenlenmiştir. AB Vasıf Yönergesi'nin 2. ve 15.
maddeleri uyarınca 'ikincil korumadan, mülteci olmak için gerekli şartlara
sahip olmayan ancak menşe ülkeye geri gönderilmeleri halinde ciddi bir zarar
görme riski olan ve bu risk nedeniyle menşe ülkenin korumasından yararlanamayan
veya yararlanmak istemeyen üçüncü ülke vatandaşları veya vatansız kişiler yararlanacaktır.'
Ciddi bir zarar:
Ölüm cezasına çarptırılma veya
infaz edilme,
Menşe ülkede işkence veya insanlık
dışı ya da aşağılayıcı bir muamele veya ceza,
Uluslararası veya ulusal silahlı
çatışma durumlarında ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle
sivil bir kişinin hayatına veya
kişiliğine yönelik şahsi ve ciddi bir tehdit
AB Vasıf Yönergesi kapsamında
yapılacak değerlendirmede dikkate alınması gereken
hususlar:
1) Uluslararası koruma başvurusunda bulunan kişi mülteci mi?
Cevabı hayır olmalı.
2) Uluslararası koruma başvurucusunun menşe ülkesinde silahlı çatışma var
mı?
Cevabı evet olmalı.
AB Adalet Divanı 2014 yılında
verdiği Diakite Kararı ile silahlı çatışmayı şu şekilde tanımlamıştır:
'Bir devletin
silahlı kuvvetlerinin bir veya birden fazla silahlı grup ile çatışması veya iki
veya daha fazla silahlı grubun birbiri ile çatışması'
Silahlı çatışma bir ülkenin sadece belli bir bölümünde süregeliyor
olabilir.
3) Uluslararası koruma başvurucusu bir sivil mi?
Cevabı evet olmalı.
4) Uluslararası koruma başvurucunun menşe ülkesinde ayrım gözetmeyen bir
şiddet var mı?
Cevabı evet olmalı.
Sivil veya askeri hedef ayrımı gözetmeksizin gerçekleştirilen veya sadece
sivilleri hedef alan şiddet hareketlen, ayrım gözetmeyen şiddet olarak kabul
edilebilir.
5) Bu şiddet hareketleri nedeniyle kişinin hayatına kişiliğine yönelik
ciddi ve şahsi bir tehdit var mı?
Cevabı evet olmalı.
AB Adalet Divanı 2009 yılında
verdiği Elgafaji Kararı'nda değişken ölçek 'sliding scale' yaklaşımını
benimsemiştir. Menşe ülke ve bölgedeki ayrım gözetmeyen şiddetin seviyesi
yükseldikçe, kişinin şahsi olarak bu hareketlerden dolayı hayatının tehlikede
olacağını gösterme gerekliliği azalmaktadır. Kişi, ayrım gözetmeyen şiddet
seviyesinin istisnai şekilde çok yüksek olduğu bir yere (örnek 2018 için Kabil)
dönecek ise; ikincil koruma statüsünün verilmesi için bu şiddet nedeniyle şahsi
olarak zarar göreceğini göstermesi beklenmeyecektir.
Şiddetin seviyesinin belirlenmesinde dikkate alınacak hususlar
(EASO,2Û18)
•
Şiddet ülkenin tümünde mi yoksa bir bölümünde mi
etkin?
•
Şiddet olayların sıklığı ve sayısı nedir?
•
Çatışma ve şiddet eylemlerinde benimsenen yöntem ve
taktikler
•
Sivil kayıpların sayısı (ölüm ve yaralılara ilişkin
veriler)
•
Silahlı çatışmaya katılan grupların niteliği
•
Şiddetin kişileri zorunlu olarak yerinden etmesine
dair veriler
• Şiddetin
kişilerin günlük yaşamına yaptığı etki (ülkede veya bölgede temel ihtiyaçlara
ve hizmetlere erişim ve sosyoekonomik durum)
TÜRK HUKUKUNDA İKİNCİL KORUMA
YUKK m.6'te
ikincil koruma düzenlenmiştir. Bu hüküm kapsamında ikincil korumaya ilişkin
değerlendirme şu şekilde yapılmalıdır:
1) Uluslararası koruma başvurucusu YUKK 61. VE 62. maddeleri uyarınca
mülteci veya şartlı mülteci tanımına uyuyor mu?
Cevabı hayır olmalı.
2) Uluslararası korumadan hariç bırakılma nedeni söz konusu mu?
Menşe ülke bilgileri önemlidir. Bizde şahsı dikkate alınmalı diyor ancak
hayatı ve temel hak ve özgürlükleri dikkate alınarak değerlendirme yapılmalı.
3) YUKK m.63/l-c bakımından yapılan değerlendirmede;
a) Başvurucunun
menşe ülkesinde ve bölgesinde silahlı çatışma var mı? (Evet)
b) Bu çatışma
nedeniyle ayrım gözetmeyen şiddet söz konusu mu? (Evet)
c) Menşe ülke ve
bölgedeki ayrım gözetmeyen şiddetin seviyesi nedir?
d) Silahlı
çatışma durumlarındaki ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle
başvurucunun hayatı ve bedensel bütünlüğüne yönelik ciddi bir tehdit söz konusu
mu? (Evet)
YUKK M.78/3 'Başvurucu hakkında karar verilirken menşe veya önceki ikamet
ülkesinin mevcut genel şartları ve başvuru sahibinin kişisel şartları göz
önünde bulundurulur.' demek suretiyle, kararda dikkat edilmesi gereken hususlar
düzenlenmiştir. Burada esas alınacak kriterler menşe ülke, silahlı çatışma,
kişinin taraflarla ilişkisi, cinsiyet, eğitim vb.
Menşe ülke
bilgisini Danimarka, İngiltere, Hollanda kaynaklarından edinebilirsiniz.
Ayrıca, mahkemelerde emsal karar niteliğinde yabancı kararların eklenebilmesi
mümkündür. Çünkü ulusal hukukumuzda uygulanan hükümleri AB Hukuku'ndan birebir
aldık.
B.
6458 Sayılı Kanun Kapsamında Sınır
Dışı Etme ve Uluslararası Korumaya İlişkin Davalarda İdari Yargının Yaklaşımı
6458 Sayılı Kanun 2013'te kabul
edilmiş ve 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Ancak, şu an günümüzde en sık karşılaşılan sorunların başında, yabancıların
yasal dayanak olmaksızın tutulmaları ve haklarında karar verilmeleri karşımıza
çıkmaktadır..
İdare Mahkemeleri tarafından hukuka aykırı olarak ve akabinde telafisi zor
sonuçlar meydan getiren kararlar alınmaktadır. En büyük sorunu ise, sınır dışı
kararlarına karşı açılan davalarda, yürütmenin durdurulmasına ilişkin
taleplerin reddi oluşturmaktadır.
İdare Mahkemesinde dava açarken yürütmenin durdurulması talebine, ilgili
yasanın 53. maddesi dayanak olarak gösterilmelidir. İdare Mahkemesinde dava
açıldığının, il göç idaresine bildirilmesi işlemin durdurulması İçin
yeterlidir. (Ancak, uygulamada maalesef süreç bu şekilde ilerlememektedir.)
İlgili yasanın 55. Maddesinin b,d ve k maddeleri uyarınca, kamu düzenine
ilişkin verilen kararlarda yürütmenin durdurulması talebi muhakkak
İstenmelidir. Mahkeme 1-2 ay içinde karar vermektedir.
Kişi geri gönderme yasağına aykırı olarak menşe ülkesine
gönderilmemelidir.(Ancak uygulamada yine bu şekilde olmuyor.)
Anayasa Mahkemesi'ne başvurularda istenilen tedbir talebinin olumlu olması
ihtimali, idare mahkemelerinden istenen yürütmenin durdurulması talebine
ilişkin olumlu karar verilmesi ihtimalinden daha yüksektir.
6458 Sayılı Kanun'un 53. ve 80. maddeleri sulh ceza hakimliği ve idare
mahkemesince verilen kararların kesin olduğunu düzenlemiştir. Bu sebeple karar
verildikten sonra iç hukuk yolları tüketilmiş olduğundan, Anayasa Mahkemesi'ne
bireysel başvuruda bulunulmalıdır. İstinaf ve temyiz kanun yolları kapalı
olduğundan, ilgili yasanın bu hükümlerine ilişkin içtihat bulunmamaktadır. Her
bölgedeki idare mahkemesinden farklı kararlar çıkması da bu sebepledir, içtihat
karışıklığı veya boşluğu olması da hukuki güvenlik açısından büyük bir sorun
teşkil etmektedir. Ancak verilen kararlar esastan kesin olsa dahi, kararların
usulden temyiz edilebilir olduğu da göz önünde bulundurulmalıdır.
İdari yargılamada yürütmeyi durdurma talebinin reddi kararına karşı itiraz
merci Bölge idare Mahkemeleri'dir. Ancak, yürütmeyi durdurma kararı geçici bir
karar ise başvuru yapılabilir, eğer karar esastan verilmiş ise Bölge idare
Mahkemeleri'ne başvuru yapılamaz.
Sınır dışı ve idari gözetim kararları genellikle soyut ifadeler üzerinden
maktu metinlerle düzenlenmektedir. Kararlar verilirken, devletin egemenlik
yetkisi veya devletin yabancılar hakkındaki takdir yetkisine dayanılarak
kararlar veriliyor. Bu durum da hukuki güvenlikten yoksun kararların
verilmesinin önünü açmaktadır. Bu hal Anayasa'da düzenlenen masumiyet
karinesinin ihlalini gündeme getirmektedir.
Güvenlik anlayışından yoksun, hazır tutanaklarla dağıtılan dilekçelerle
yapılan işlemler, işlemi yapan merciinin polis mi, il göç idaresi mi olduğunun
belirli olmayışı, bunun akabinde itiraz mercii olarak tayin edilebilir bir
kurum olmaması yapılan hukuki işlemlerin en büyük sorunlarını oluşturmaktadır.
Bütün bu sıkıntıların asıl sebebi ise il göç idaresinin kurumsal yapısının
oluşum sürecinin tam anlamıyla tamamlanamaması ve kurumun yapısal ve
faaliyetse! açıdan eksikliklerinin olmasıdır.
Sonuç olarak soyut ifadelerin hakim olduğu kararların verilmesi,
Danıştay'ın sabit bir içtihadının olmayışı ve devletin yabancılar üzerinde
egemenlik yetkisini geniş bir uygulama alanında kullanması, suç isnadının sabit
olması gerekli olmaksızın devlet gerekli gördüğü takdirde, sakıncalı saydığını
sınır dışı edebilir şeklinde düzenlenen kararlar hukuk güvenliği ilkesini
zedelemektedir.
Anayasa
Mahkemeleri görevi olmamasına rağmen temyiz ve istinaf yolu açık olmaması
sebebiyle, idare mahkemelerini yönlendirme görevini üstlenmiştir. Birçok
kararında da yürütmenin durdurulması kararının verilmemesi, sınır dışı
kararının yerinde olmayışı gibi sebeplerle tazminata hükmetmiştir.
C. İdare Mahkemeleri. Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi'nin İçtihatları ve Uygulanan Usuli Güvenceler
İncelenen madde hükümleri;
o AİHM iç Tüzük 39. Madde
o Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi 1 A (2). Madde
o
Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin 1951 Sözleşmesi 33. Madde (Geri
Göndermeme İlkesi)
Avrupa Konseyi Uygulaması
CPT Göçmenlerin Tutulması Rehberi (Mart 2017)
> İdari Gözetim
(AİHS m. 5)
> Özgürlükten
Yoksun Bırakma Son Çare/Bireysel İnceleme ve ihtimam (ceza hukukunda tutuklama,
idari yargılamada tutulma)
> Aile Birleşmesine
Saygı (AİHS m. 8)
> Belirli
Süreli ve Öngörülebilir Gözetim (AİHS m. 5)
> Usuli
Garantiler - Yargı Yolu (AİHS m. 5)
> Avukata,
Tercümana ve Adli Yardıma Erişim
> Yakınları
Bilgilendirme (AİHS m. 5)
> Tazmin İmkanı
(AİHS m. 5)
> Makul Sürede
İnceleme - Bireyselleştirilmiş inceleme
> Uygun
Koşullarda Tutulma (AİHS m. 3)
> Geri Gönderme
Merkezleri Ceza Evi Niteliğinde Görülmemeli
Avrupa Konseyi Genel Sekreteri Tarafından Yayınlanan; 'Sığınmacı Ve
Mültecilerin Korunması: Avrupa Konseyi
Sözleşmeleri Altında Devletlerin Temel Yasal Yükümlülükleri' Kılavuzu
(09.09.2015)
> Geri Gönderme
Yasağı ve Toplu Sınır Dışı Yasağı
> Ayrımcılık
Yasağı
> işkence, Kötü
Muamele, İnsanlık Dışı Muamele Yasağı
> Doktor,
Avukat ve Tercüman Sağlanması (Temel Haklara Erişim imkanı)
> Çocukların
ihtiyaçları ve Aile Hayatının Korunması için Özel Önlemler
Türkiye'de Hukuki Durum
2014'ten önce insan haklarına
ilişkin ihlaller çok fazla idi. Çünkü, 6458 sayılı yasa henüz yürürlükte
değildi. Yabancıların tutulmasında kanunilik ilkesi açıkça ihlal ediliyordu.
Şu anda da ihlaller mevcut ancak,
kanundan kaynaklı ihlaller değil. Genellikle uygulama eksikliğinden dolayı
meydana gelen hak ihlalleri mevcut.
Bir kimse
6458 sayılı kanun uyarınca tutuluyorsa iki durum söz konusudur. İlk olarak geri
gönderme merkezinde olabilir ya da transit bölgededir. Hak ihlalleri transit
bölgedeyse daha fazla gerçekleşiyor. Çünkü bir diğer ülkeye giremiyor, çünkü
devlet istemediği kişiyi sınırından geçirmez. Kendi egemenlik sahasıdır. Kişi
kendi ülkesine geri gönderilir. Kısa süreli bir tutulma şeklinde de olabilir,
uzun da sürebilir, özgürlük ihlalidir. Kendi ülkesinde işkence, kötü muamele
veya işkenceye maruz kalma ihtimali varsa ve aile ve özel hayata saygı ile geri
gönderilmeme ilkesi gündeme gelir. Bu durumda sözleşme gereği usuli güvencelere
göre inceleme yapılmalıdır. (13. madde)
Usuli güvence sağlanmalıdır. Buna ilişkin inceleme yapılırken menşe ülke
titizlikle incelenmeli, geri göndermeme ilkesi, kendi ülkesinde işkence, kötü
muamele veya işkenceye maruz kalma ihtimali, aile ve özel hayata saygı
kriterleri değerlendirilmelidir. (Abdolkhani ve Karimnia Türkiye açısından
önemli bir karardır.)
Menşe ülke dışında başka güvenli ülke belirlenirken kıstaslar önemlidir.
Neye, kime göre güvenli? Ayrıca geri göndermenin hangi ülkeye olacağı usuli
güvence ilkesi gereği açıkça gösterilmelidir. Tebliğler yabancıya kendi dilinde
yapılmalıdır. Mahkemelere gönderilen MİT raporları karara esas alınmaz, zarf üzerinde
de zaten tavsiye niteliğindedir ibaresi mevcut olur.
Devletin
ulusal güvenliğe dayalı olarak karar vermesinde, takdir yetkisi geniştir ancak,
usuli garantilerin üzerine çıkarak takdir yetkisi kullanılmamalıdır.
AİHS 4 numaralı protokol 4. madde
ülkemizde uygulanmamaktadır. Çünkü Türkiye bu protokole taraf
değildir.
Geçici Koruma
Müessesesi (Suriyeliler için) sürelidir. Geçici korumaya sahip kişi hakkında
sınır dışı edilme kararı verilmiş ise, usuli güvence herkesi kapsar. Ne
statüye, ne de suça bakılmaksızın geri göndermeme ilkesi yine esastır. Ayrıca
Suriyelilerin, Geri gönderme merkezinde tutulması kanunilik açısından sakıncalı
bir durumdur. Çünkü geçici koruma statüsüne YUKK hükümleri uygulanmaz.
2.
PANEL: MÜLTECİLERİN VE
SIĞINMACILARN ADALETE VE ADLİ YARDIMA ERİŞİMİ : EN İYİ UYGULAMALAR A. Unhcr Tarafından Yürütülen Mülteci
Statüsü Belirleme Prosedürlerinde Yasal Temsile Erişim
Mülteci statüsünün belirlenmesi, hem idari hem yasal bir işlemdir. Devletin
koruma statüsünü sürdürebilmesi için, bu statünün belirlenmesi önemlidir.
Yasal veriler ışığında sığınma taleplerini incelemek gerekirse, 2012
yılında sığınmacı olarak talepte bulunan kişi sayısı 929.700 kişidir. 2017 sonu
verilerine göre ise bu talep 1.9 milyonun üzerindedir. Bu da gösteriyor ki,
sığınmacıların hukuki durumları daha da önemli bir hale gelmiştir.
Mültecileri iki şekilde tanımlayabiliriz, ilki bireysel tanımlamadır.
Örneğini ise, Irak ve Somali oluşturur, ikinci tanımlama grup tanımlamasıdır.
Örneği ise, Suriye'dir. Grup tanımlaması; ilk bakışta tanınırlar. Mülteci
oldukları bellidir. Ülkeye genellikle çok sayıda kişinin girişi halinde bu
tanımlama uygulanır.
Mülteciye bu statü verilmediğinde, kendi ülkesinde öldürülme, işkence veya
insan onuruyla bağdaşmayan bir muameleyle karşılaşabiliyorlar. Bu nedenle
mülteci statüsü iyi değerlendirilmeli ve uygulama titizlikle yapılmalıdır.
Mülteci bir ülkeye girdiği takdirde, o ülkede mevcut haklardan faydalanma
imkanı elde eder. Eşitlik esastır. 1951 Sözleşmesi gereği Geri Göndermeme
İlkesi gündeme gelir.
Mülteci statüsünün verilme
aşamaları su şekildedir;
Yüksek Komiserliğe yabancı kişi başvuruda bulunur. Yüksek Komiserlikçe bu
kişiye görüşme günü ve saati bildirilir. Kişi belirlenen gün ve saatte gelir,
kendisiyle İlgili bazı temel bilgiler alınır; neden ülkesinden ayrıldığı ve
neden ülkesine geri gidemediğini anlatmak zorundadır. Aynı zamanda görüşmede
verdiği bilgileri, belgelerle İspatlamak zorundadır. Görüşme bittikten sonra
görüşmeci tarafa bir metot belirleniyor. Verilen karar, karşı tarafa
gerekçeleriyle birlikte bildiriliyor. Karara karşı itiraz ve temyiz merci
vardır. (Burada anlatılan kısımlara ilişkin dokümanlar güncel olarak mevcut
ancak, Türkçe tercümesi yapılan dokümanlar yalnızca 2003 yılına aittir.)
Yasal
temsiliyet 2.7 doküman içeriğinde mevcuttur.
-Yasal
temsiliyet neden önemlidir?
-Yasal
temsiliyet kimlere verilmeli?
-Bu kişilere
yasal temsiliyet nasıl verilmeli?
Bu üç soru
oldukça önemlidir.
ilk olarak,
'yasal temsiliyet neden önemlidir?' sorusuna cevap verilmelidir.
Sığınmacılar
yasal prosedürü hiç bilmedikleri için, belli başlı sorunlarla karşılaşıyorlar
ve bu da büyük sorunları beraberinde getiriyor. Bu sebeple süreci iyileştirmede
yasal temsiliyet önemlidir. Sığınmacılar yasal prosedüre ilişkin
bilgilendirilmelidirler. Etkili koruma için adil bir inceleme çok önemlidir.
İkinci
olarak, 'kimler yasal temsilci olmalıdır?' sorusu cevaplanmalıdır.
Tüm ülkelerde
yasal temsiliyet ücretsiz veya gönüllü olarak sürdürülmüyor.
Yasal temsiliyette önemli olan
gönüllülüktür ve bu sebeple çoğunlukla bu görevi çeşitli STK'lar üstelenmiş
durumdadır.
2.7 no'lu
dokümanda belirtilen husus da önemlidir ve şu şekildedir:' Yasal temsiliyet
yapacak kişilere asgari standartta bir eğitim sunulmalıdır.'
Son olarak, 'yasal temsiliyet nasıl
sunulmalıdır?' sorusu cevaplamalıdır.
En önemli konu bazı kurumların
yeterli olmayışıdır. Mevcut kapasitenin önceliklendirilmesi önemlidir.
Operasyonel
ortam yasal temsil hizmetinin sunulmasını etkiler. Operasyonel ortamdan
kastedilen şey ise, kimle görüşüleceğinin tespit edilmesi ve o kişiye yasal
temsilci sağlanmasıdır.
Stratejik mahkeme yolu ise, o
kişiye yardım ve koruma sağlama yoludur.
2016 Nevvyork
Bildirgesi'nde yasal temsiliyet mecburi tutulmuştur.
B.
Mültecilerin ve Sığınmacıların Adalete
ve Adli Yardıma Erişimi: Toplum Temelli Koruma ve Kamu
Kurumlarına Destek. Devlet Tarafından İsletilen Ücretsiz
Hukuki Yardım Merkezleri - Ukrayna Örneği
Hem yargı için hem bizim için en
önemli olan şey, bağımsızlıktır. Bağımsız bir yargı yetkisi esastır.
Ukrayna'da 10
ile 15 bin arası sığınmacı bulunmakta olup, onlar için kurulan hukuk yardım ve
Danışmanlık hizmeti veren bölgesel merkezler bulunmaktadır. Bu merkezlerde
idari personel, hukuk görevlilerin çalıştığı komisyon benzeri bölümler
bulunmaktadır.
C. Karşılıksız
(Pro Bono) Hizmetlerle Mültecilere Nasıl Yardımcı Olunur?
'Know Your
Rights' sığınmacılara yönelik bir çalışmadır. Sığınmacıların gittikleri ülkede
haklarını bilmesi, yaşamlarını tehdit etmeyecek şekilde kazanımlar
sağlamalarına yardımcı bir programdır.
Bu projenin yönetiminde sadece hukuki yardım sağlayan bireyler veya idari
personeller çalışmamaktadır. Ayrıca mülteci ve sığınmacılar da bu projenin
yönetiminde yer almaktadır. Amaç kaldıkları ülkede onlara güvenlik ortamını
sağlamaktır. Bu ortama eğitim ve hizmet dahil olarak çalışmalar
yürütülmektedir.
Bu projede 'Pro Bono Connect' kollektif olarak
çalışmak en başlı amaç olarak görülmüştür. Farklılıkları birleştirmek ilke
edinilmiştir.
13 KASIM
2018
3.
PANEL : MÜLTECİLERİN VE
SIĞINMACILARIN ADALETE VE ADLİ YARDIMA ERİŞİMİ :GELİSME
KAYDETMEK İÇİN NELER YAPMALIYIZ?
A.
Mültecilerin Ve Sığınmacıların
Adalete Ve Adli Yardıma Erişiminde Bir Uygulama Modeli - Şanlıurfa
Hukuk Kliniği
Şanlıurfa
Hukuk Kliniği, Türkiye'de bulunan hangi ülkeden gelmiş olursa olsun tüm göçmen,
sığınmacı, mülteci ve geçici koruma altındaki kişilerin yaşadıkları hukuki
problemlerde adalete erişim sağlayabilmeleri için, ihtiyaç duydukları tüm
konularda gerekli danışmanlığı, bilgilendirmeyi, gerektiğinde hak savunuculuğu
yapmayı amaçlar.
Genellikle mültecilerle ilgili olarak hukuki yardım bireyler, STK'lar,
alanda çalışan Avukatlar, resmi kurumlar ve uluslararası örgütlerin çalışmaları
kapsamında gerçekleşiyor.
Hizmet Gruplarına Göre Sunulan Destekler:
Bireyler; yüz yüze danışma, dilekçe hazırlama, resmi kurumlarda refakat,
hakları hususunda bilgilendirme, savunuculuk, entegrasyon, yönlendirme, yerinde
müdahale, dosyalara müdahil olma, adli yardım başvurusu hazırlama.
STK'lar; danışmanlık, eğitim yönlendirme, vaka üstlenme.
Resmi Kurumlar; danışmanlık, eğitim, vaka üstlenme, savunuculuk, tercüman
desteği Uluslararası Kurumlar; vaka üstlenme
Psikologlar; bireysel psikoterapi, psikolojik danışmanlık, psiko-sosyal
destek, ilk değerlendirme, psiko-eğitim, yerinde müdahale, yerinde müdahale,
ilgili sağlık birimine yönlendirme, vaka takibi, iç eğitim, diğer kurumlarda
çalışan psikologlara vaka bazlı danışmanlık.
2017 yılında
mültecilerin gerçekleştirdiği 24 Adli Yardım başvurusu var ancak, bunlardan 9
mülteci Avukatla görüşmeye gitmemiştir. Çünkü mülteciler, adli yardımın ne
demek olduğunu, süreci, ne yapması gerektiğini bilmemektedir.
Şanlıurfa'da
kurulan klinikte ağır travmalar yaşamış kişiler için psikolojik destek de
sağlanmaktadır. Ayrıca klinik bünyesinde çalışan avukat ve personeller de bu
travmalar karşısında olumsuz etkilendikleri için, onlara da kurum içi
psikologlar tarafından terapi yapılmaktadır.
Dünya genelinde ve Avrupa ülkelerinde mültecilere ilişkin hukuki yardım
noktasında uygulamalarda paralellik görülmektedir.
Hukuk kliniklerinin asıl kuruluş amacı Hukuk Fakültesi öğrencilerinin
teoriği uygulamaya çevirmesi olup sonrasında alanında uzman avukatlar
kliniklerde yer almaya başlamıştır.
TBB'nin model aldığı Kanada Hukuk Kliniği'dir.
Mesela;
boşanma davalarında eşinin adresinin bulunmaması halinde ne yapılacağı, hukuki
yöntem ve usuller gibi çoğu konuda bilgilendirme şahıslara yapılıyor.
Başlıca sorunlar ve olası çözüm yollan ise şu şekilde anlatmak gerekir;
Mültecilerin hukuki olayda vekaleten temsil zorunluluğu Buna ilişkin
yeterli ödeneğin olmaması
Mültecilerle ilgili görevlendirilen kişilere ödeneğin geç ödenmesi
Mültecilerle ilgili gerekli prosedür ve yasal durum yeterli olarak
düzenlenmemiştir.
Aynı zamanda
sabit ikametgahı olmayan mültecilerin bu durumu da hukuk sisteminde büyük bir
sorun teşkil eder haldedir.
2001 yılında hukuk fakültesi öğrencilerinin katılımıyla mültecilere adli
yardımın sağlanmasına dair bir makale yayınlanmıştır.
Öğrencilerin
aktif katılımıyla mültecilere adli yardım hizmetinin sağlanması Türkiye'de
uygulanabilir bir yöntemdir. Çünkü Türkiye'de mülteciler ve sığınmacılarla
ilgili alanında yetkin profesör ve avukat çok az sayıdadır. Eğer bu uygulama
Türkiye'de gerçekleşirse alanında yetkin kişilerin sayısında da artma meydana
gelecektir. Ayrıca mültecilere ve sığınmacılara adli yardım sağlanması
sürecinde hem hukuk fakültesi öğrencileri uygulamaya yönelik sahada aktif
olacakları için kendi hukuki tecrübeleri gelişecek hem de ödenek yetersizliği,
geç ödeme alınması gibi alanlarda yaşanan mağduriyetlere dayalı olarak görevin
kabul edilmemesinden kaynaklanan mağduriyetlerin de önüne geçilecektir.
B. BM
İnsan Hakları Mekanizmaları ve Belgeleri Perspektifinden Mülteciler İle
Sığınmacıların Adalete
Erişimi
•
BM Cenevre Ofisi
insan Hakları Mekanizmaları BM Şartı Kapsamında Kurulanlar İnsan Hakları Yüksek Komiserliği İnsan Hakları Konseyi Evrensel
Periyodik inceleme Mekanizması
İHK Özel
Prosedürleri/Çalışma Grupları ve Özel Raportörler: Tematik Görevler&Ülke
Görevleri BM Keyfi Tutuklamalar Çalışma Grubu BM Zorla Kaybolmalar Çalışma
Grubu insan Hakları Konseyi Şikayet Prosedörü
BM Sözleşmelerine Dayalı Olarak Kurulanlar insan Haklan Komitesi
Ekonomik, Sosyal ve Kültürel Haklar Komitesi
Irk Ayrımcılığının Ortadan Kaldırılması Komitesi
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Ortadan Kaldırılması Komitesi
İşkenceye Karşı Komite
işkencenin Önlenmesi Alt Komitesi
Çocuk Hakları Komitesi
Göçmen işçilerin ve Aile Fertlerinin Korunması Komitesi
Engellilerin Hakları Komitesi
Zorla Ortadan kaybolmalar Komitesi
Adalete Erişim:
Uluslararası insan hakları hukukuna göre, adalete erişim kavramı, her
bireyin haklarının ihlal edildiğine karar verildiğinde bir çare elde etmek
üzere, bir mahkemeye ya da bazı koşullarda alternatif bir uyuşmazlık çözümü
organına gitme hakkını güvence altına almayı zorunlu kılmaktadır. Dolayısıyla,
bu hak bireylerin diğer haklarının hayata geçirilmesine yardımcı olan bir haktır.
BM'de 10 komite mevcuttur. 4 yılda 1 bu komiteler alanlarında inceleme
yaparlar ve ülkelere tavsiyeler
sunarlar.
Keyfi tutuklama kanunda yazmaz ancak, BM bu hususu araştırmıştır ve keyfi
tutuklama sayılma şartlarını belirlemiştir. Çünkü hiçbir kanunda keyfi
tutuklama halleri şunlardır diye bir düzenleme mevcut değildir. Kişinin keyfi
tutulması örf ve adet hukukundan çıkmıştır. Sözleşmeye taraf olmasa da her
ülkede keyfi tutulmama ilkesi mevcuttur.
Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişiminde Karşılaşılan Sorunlar
Mülteci ve sığınmacılar bilhassa çok büyük göç hareketlerinde , adalete
erişimde çok sayıda engelle ve sorunla karşılaşmaktadırlar. Bulundukları ülkede
konuşulan dili bilmemek, kendi hakları ve yükümlülükleri hakkında yeterli
bilgiye sahip olmamak, seyahat hürriyetindeki kısıtlılık, vatandaş olan herkese
uygulanan yargılama garantilerinin kendilerine uygulanmaması,
hukukçulara/avukatlara ve tercümanlara erişimde zorluk ve adli yardımdan
yararlanamama
Bilhassa sığınmacıların adalete erişim amacıyla yerel kolluk dahil
mahkemelere başvuruda bulunmaları halinde yakalanacakları, gözaltına
alınacakları ve sınır dışı edilecekleri korkusu. Bu nedenle çok sayıda mülteci
ve sığınmacıların mağduru oldukları suçları İhbar edemediği belirtilmekte. Şikayetçi
olduklarında da varolan adalet prosedürlerinden eşit olarak yararlanamadıkları
veya kendileri için etkisiz kaldığı, çoğu zaman önyargı ile malul olduğu, suç
işlemeleri halinde vatandaşlara nazaran daha ağır cezalarla cezalandırıldıkları
ve ayrımcı karar verme süreçleriyle karşılaştıkları kaydedilmekte.
Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişiminin Güçlendirilmesi Konusunda
Öneriler Tüm mülteci ve sığınmacıların insan hakları
sözleşmesinde yer alan eşit ve etkin adalete erişiminin sağlanması ve
kolaylaştırılması
Yargı dışı başvuru mekanizmalarına, ulusal insan hakları kurumlan,
Ombudsmanlar; arabuluculuk ve diğer alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerine
başvurunun da etkinleştirilmesi ve kolaylaştırılması
Mülteci ve sığınmacılara yönelik insan hakları İhlallerinde hesap
verebilirliğin temini amacıyla, mahkemelerin, ulusal insan hakları kurumlarınm,
ombudsmanların ve ilgili diğer kurumların kapasitelerinin güçlendirilmesi
Mülteci ve sığınmacıların güvenilir hukuki bilgiye, etkin adli yardıma, yetkin
ve mali olarak erişilebilir tercüme hizmeti ile yasal temsile eşir erişimin
mümkün kılınması
Mağdur hakları hizmetine, bilhassa çocuk mağdurların eşit erişimlerinin
sağlanması Mülteci ve sığınmacılarla adalete erişim bağlamında karşılaşan
hakim, savcı ve kolluk görevlileri ile diğer görevlilerin bu kişilere
uluslararası insan hakları hukuku uyarınca tanınan haklar ve öngörülen
standartlar konusunda farkındalıkların artırılması
Uluslararası adil yardımlaşmanın güçlendirilmesi
Adalete erişimin kolaylaştırılması amacıyla danışma merkezlerinin kurulması
Bu danışma ve bilgi servislerinin çok dilli olması Adaletin her aşamasında
çocuk dostu yaklaşımların benimsenmesi Uluslararası başvuru yollarının açık
olması
Her bir BM Komitesinin mülteciler - sığınmacılar konulu ve kendi
sözleşmelerinde tanınan hakların bu kişi grupları bakımından yorumunu içeren
bir genel yorum/tavsiye kabul etmesi
Mülteci ve
Sığınmacıların Adalete Erişiminin Yararlı Sonuçları
Mülteci ve
sığınmacıların adalete erişimlerinin kolaylaştırılmasının sosyal dışlanma,
marjinalleşme ve radikalleşme riskini düşüreceği kaydedilmektedir.
4.
PANEL : MÜLTECİLERİN VE
SIĞINMACILARIN ADALETE ERİŞİMİNDE AVUKATLARIN ROLÜ
A.
Türk Hukukunda Adli Yardım ve Özel
İhtiyaç Sahibi Bir Grup Olarak Mültecilerin Adli Yardım Sistemindeki Yeri
Türkiye Barolar Birliği'nin
mültecilere ilişkin adalete erişiminin sağlanması adına, ildeki vatandaş
nüfusuna ek olarak mülteci sayısını da birlikte hesaplayarak adli yardım
ödeneği ayrıma çalışması yapmıştır.
Üç şekilde karşımıza çıkar adalete
erişimin sağlanması; adli yardım, adli müzaheret, zorunlu müdafii. Zorunlu
müdafilik ile adli yardımda karşımıza çıkan en temel ayrım ise, müdafi
kavramının kanunla zorunlu olarak düzenlenmesidir.
Hak bir kişiye olan borcumuzu ifade
eder. Temel haklar bir talep aynı zamanda da bir muameledir. Yani bir kimseye
temel hakkını sağlamak açısından bir muamele borcu, karşılık olarak diğer
tarafın da hakkı talep etme imkanını taşır.
Mültecilerin özel ihtiyaçlarına ilişkin hizmet
sağlamak pozitif ayrımcılık olarak algılanmamalıdır. Asıl amaç temel hakları
sağlamaya yönelik gerekli asgari şartları sağlamaktır.
B.
Hukuk ve İdari Yargı Davalarında
Adli Yardım Uygulamaları ve Gözlemlenen Sıkıntılar
HMK'da adli yardım kurumu 334- 340.maddeleri arasında düzenlenmiştir.
334. maddede talebin açıkça dayanaktan yoksun olmamasını düzenlemiştir.
335/1.maddesi adli yardımın kapsamını düzenleyen bir hükümdür.
Adli yardım taleplerinin genelini iş davaları ile aileden kaynaklı davalar
oluşturmaktadır. Mültecilerin adli yardım taleplerinin büyük kısmını iş
davaları oluşturmaktadır.
Mültecilere adli yardımın sağlanmasında karşılıklılık ilkesi aranmaz.
Karşılıklılık ilkesinin aranmamasının temelini 1951 Sözleşmesi oluşturur. Aynı
zamanda teminat da aranmaz.
340. maddede hem mülteci hem vatandaşın adli yardımdan faydalanması halinde
hâzinenin sorumluluğu düzenlenmiştir.
Ek olarak belirtmek gerekir ki, tüzel kişilerin adli yardımdan faydalanması
doktrinde tartışılan bir husustur.
Adli yardımla
gelen bireylerin vekalet vermek için ödedikleri ücretler de ayrı bir sorundur.
Çünkü adli yardımdan faydalanan kişilerin ödeme gücünün olmadığı bellidir.
Aslında yargılama masraflarından muaf olma hakkı edinen kişilerin vekalet için
verdikleri para da masraflar kaleminde değerlendirilmelidir. Bu yönde avukatlar
olarak bizlerin AYM'ye bireysel başvuru yolu ile adli yardımdan faydalanan
kişilerin vekalet vermek için notere ödeme yapmamaları sağlanmalıdır.
C.
Avukatlar Olarak Mülteci ve
Sığınmacıların Haklarına Tam ve Etkin Bir Biçimde Erişimi İçin Neler Yapabiliriz?
Göç dediğimiz olgu, insan ile mekan arasındaki bağı zedeleyen ve insan
hakları bağlamında birçok hassas durumu ortaya çıkaran bir durumdur.
Bizler avukat olarak, mülteci ve sığınmacıların adalete erişimleri
noktasında yapabileceklerimizi, hakları ihlal edilen mülteci ve sığınmacıların
haklarına erişmeleri için onlar adına yasal yollara başvurmak ve süreci takip
etmekle sınırlamamalıyız. Avukatlar mülteci ve sığınmacıların yalnızca ihlal
edilen haklarına erişimlerinin değil, haklarının olası ihlallerine karşı
korunmasının da güvencesi olmalıdır.
Mülteci ve Sığınmacıların Adalete Erişimi Noktasında
Neler Yapabiliriz?
Adli yardım büroları kurmak
Bu bürolarda birkaç dilde tercüman bulundurmak
Mülteci grup temsilcileri, STK'lar ve Avukatlarla görüşmeleri organize
etmek
Proje çalışması yapmak, geliştirmek
Ücretsiz danışma büroları kurmak
Vakıf Olarak Yapılabilecek Çalışmalar
Ruhsatlandırma çalışmaları
Çocuklar için aktiviteler
Bireyler için uyum programları
Avukat olarak danışma hizmetleri vermek
Eğitim yönlendirmesi yapmak
Türkiye'de, 2011'den beri süregelen Suriye iç savaşı nedeniyle geçici
koruma sahibi 3589,327 Suriyeli sığınmacı, 100.000'i aşkın uluslararası koruma
sahibi farklı milletlerden insan vardır. (Güncel veri değildir.)
Suriye'de yaşanan iç savaş nedeniyle gelişen ani ve zorunlu göç dalgasının
üzerinden ancak uzun vadeli planlarla gelinecektir.
Biz avukatlara düşen görev ise, bu çalışmaların destekleyicileri
olarak uygulanmalarını sağlamak, mülteci ve sığınmacıları her alanda temsil
etmek ve onların sözcülüğünü yapmaktır.
5. PANEL
: MÜLTECİ KADIN VE ÇOCUKLARIN KORUNMASI: MEDENİ VE CEZAİ KONULAR
A. Avrupa
Konsey Üvesi Olarak Mülteci Konumundaki Çocuklar İçin Yükümlülüklerimiz
Avrupa
Konseyi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları dikkate alınarak çocuklar için
inceleme alanımız bulunmaktadır. Bunlar; ayrım yasağı, çocuğun yaşama hakkı,
insanlık dışı muameleye maruz bırakılmaması, çocuğun görüşlerini
bildirebilmesi.
AİHM, AİHS
14.maddesi uyarınca çocuklara ilişkin davalara da bakar. Çünkü ilgili madde
ayrımcılık yasağını düzenler, çocuk olması haklarının korunması hususunda
ayrıma tabi tutulmamasını gerektirir. AİHS herkes diye başlar. Herkes kapsamına
kadınlar, erkekler ve çocuklar ayrım gözetilmeksizin girer.
Refakatsiz
çocukların tutuklanmaması gerekir. Eğer tutuklanması zorunlu ise özel
denetimlerin uygulanması gerekir. Çocuğun üstün yararı gözetilerek koruyucu
tedbirler alınır.
İstanbul Sözleşmesi de çocuklar için dikkate alınıp uygulanır. Aslında
kadına karşı şiddetle alakalı düzenleri olan bu sözleşmenin çocuklar için de
uygulanmasının sebebi göç eden kadın beraberinde çocuğunu da getirir. Ayrıca
kadınlar kelime itibariyle kız çocuklarını da içinde barındıran bir açıdan
yorumlanır.
Her devlet
vatandaşı olup olmadığına bakmaksızın, sığınmacılara eşit haklar veremek ve
gerekli yasal düzenlemeleri yapmak zorundadır. İkamet sağlama, geri göndermeme
ilkesi ve irtica hususunda dikkatli olmak ve özenli davranmak zorundadır.
Lanzorate Sözleşmesi çocuğun cinsel dokunulmazlığına ilişkin düzenlemeleri
içerir. Buna bağlı olarak 4'e ayırarak (4 P Kuralı) aşamalar görülür.
1)
Önleme
2)
Koruma
3)
Soruşturma/Kovuşturma
4)
Uygun bir politika üretme
Önlemeyi sağlamak için, farkındalık yaratmak, hukuki alt yapıyı oluşturmak,
önleyici tedbirler almak
gerekir.
Koruma, mağdura ve ailelerine sağlanır.
Soruşturma ve
kovuşturma ikinci bir mağduriyeti önleme, delillerin toplanmasında ve yargılama
sürecinde hızlı olunmasının sağlanması şeklinde gerçekleşmelidir.
Ne Yapmalıyız?
2017 Mülteci Kriz
Raporu yayınlanmıştır. Ancak Türkiye açısından düzenlenmemiştir. Ekim ayında
ülkemize ziyaret gerçekleştirilmiştir.
Çocuklar için yapılması gerekenler eşit fırsatlar sunmak, katılım sağlamak,
çocuk adalet sistemi kurmak, ulusal hukukumuzda uluslararası sözleşmeleri
uyarlar hale getirererk hukuki zemini oluşturmaktır.
B. Mülteci
Kadın ve Çocukların Korunması: Medeni Haklar. Çalışma Hayatı. Entegrasyon ve
Sürdürülebilirlik
Uluslararası Koruma ve Entegrasyon
Her mültecinin aradığı uluslararası korumanın merkezinde, kalıcı çözüm
arayışı yer alır. Başta BMMYK olmak üzere pek çok ulusal ve uluslararası kurum
ve kuruluş, mülteci sorunlarının çözümüne odaklanmış olmasına rağmen, dünyadaki
mültecilerin çoğu bazen tüm yaşamları boyunca kalıcı bir çözüme
ulaşamamaktadır.
1951
Sözleşmesi 34. madde uyarınca 'taraf devletler mültecilerin entegrasyonlarını
kolaylaştırmayı ve kalıcı çözümler yaratmayı taahhüt ederler.' Kendisine
sığınılan devlet, kalıcı çözümler ile uluslararası korumayı yaratmalıdır.
Kalıcı çözümler ne olabilir?
Gönüllü geri dönüş
İltica edilen ülkeye yerleşim
3. ülkeye
yerleştirilme ve entegrasyon, devamında vatandaşlık
Entegrasyon, mültecinin ya ilk sığındığı ya da yerleştirildiği ülkede
gerçekleşmesi şeklinde olabilir.
Mültecilerin
esnekliklerini, uyarlanabilirliklerini ve özgüvenlerini ne kadar arttırabilir
ise o kadar
entegrasyona
ve dolayısıyla da uluslararası korumaya erişilir.
YUKK'nun Uyum başlıklı 96.maddesi
(1)
Genel Müdürlük, ülkenin ekonomik ve mali imkânları
ölçüsünde, yabancı ile başvuru sahibinin veya uluslararası koruma statüsü
sahibi kişilerin ülkemizde toplumla olan karşılıklı uyumlarını kolaylaştırmak
ve ülkemizde, yeniden yerleştirildikleri ülkede veya geri döndüklerinde
ülkelerinde sosyal hayatın tüm alanlarında üçüncü kişilerin aracılığı olmadan
bağımsız hareket edebilmelerini kolaylaştıracak bilgi ve beceriler kazandırmak
amacıyla, kamu kurum ve kuruluşları, yerel yönetimler, sivil toplum
kuruluşları, üniversiteler ile uluslararası kuruluşların öneri ve katkılarından
da faydalanarak uyum faaliyetleri planlayabilir.
(2)
Yabancılar, ülkenin siyasi yapısı, dili, hukuki
sistemi, kültürü ve tarihi ile hak ve yükümlülüklerinin temel düzeyde
anlatıldığı kurslara katılabilir.
(3)
Kamusal ve özel mal ve hizmetlerden yararlanma,
eğitime ve ekonomik faaliyetlere erişim, sosyal ve kültürel iletişim, temel
sağlık hizmeti alma gibi konularda kurslar, uzaktan eğitim ve benzeri
sistemlerle tanıtım ve bilgilendirme etkinlikleri Genel Müdürlükçe kamu kurum
ve kuruluşları ile sivil toplum kuruluşlarıyla da iş birliği yapılarak
yaygınlaştırılır.
03.05.2012
tarihli, YUKK Genel Gerekçesinde uyum konusunun bu düzenleme ile ilk kez
mevzuatımıza girdiği belirtilmiştir ve uyum ile ilgili hükümlerin amacının kimi
ülkelerde olduğu gibi göçü kısıtlama olmadığını, yabancıların ve toplumun
bilinçli ve düzenli bir şekilde birlikte yaşamalarını mümkün kılacak ve
kolaylaştıracak esnek bir yapıda düzenlendiğini de belirtmiştir.
Entegrason,
karmaşık ve kademeli, birbiriyle bağlantılı yasal süreçleri olan, ekonmik,
sosyal ve kültürel boyutları ile çok boyutlu ve ev sahibi topluluk ile
mültecilerin uyumunu/entegrasyonunu içerdiğinden iki yönlü bir süreçtir.
Ev sahibi tolum çeşitlilik, ayrımcılık yapmama ve hoşgörü ile ilgili
bilgilendirilmeli ve farkındalık sağlanmalıdır.
O halde şu sorunun cevaplanması önemlidir: Bu taahhüt, kalıcı
çözüm/entegrasyon/uyum nedir, neyi
içerir?
Yerel çevreye ve kültüre uyum, yasal, ekonomik, sosyal ve kültürel
boyutları ile ele alınmalıdır.
Ekonomik entegrasyon, mültecilerin giderek daha fazla ekonomik hayat içinde
yer alması ve kendine yetecek şekilde geçim kaynaklarına erişebilmesi ile
gerçekleşir. (İstihdam)
SGDD Hakkında
SGDD, 1995 yılında Ankara'da kurulmuştur. Kuruluş amacı, Türkiye'de yaşayan
sığınmacı ve mültecilerin karşılaştıkları sorunlara çözüm üret, temel hak ve
hizmetlere erişimlerini sağlamak ve toplumda mülteci ve sığınmacılara ilişkin
farkındalık sağlamaktır. Sığınmacı kavramın kullanan ilk kuruluştur.
Bugün 47 ilde hizmet veren 83 ofis ve 1700'e yakın çalışanı ile sahada
psiko-sosyal destek ve sosyal&hukuki danışmanlık veriyor, mültecilere
yönelik sosyal uyum ve beceri geliştirici faaliyetler düzenleniyor.